|
Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889 tarihinde İstanbul'da doğmuştur.
Tıp öğrenimini 1910 senesinde tamamlamış ve 1914 Temmuzuna kadar
Gülhane Dermatoloji Kliniğinde Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve
bakteriyolog Reşat Rıza hocaların yanında asistan olarak
çalışmıştır. 1914 Temmuzunda Kırklareli Askeri Hastanesi başhekim
muavinliğine tayin edilmiş ve daha sonra 1918'e kadar Edirne Askeri
Hastanesinde dermatoloji uzmanı olarak çalışmıştır. 1918
Ağustosunda evvela Budapeşte'de, sonra Berlin'de Charité
Hastanesinde çalışmış ve 1919 Ekiminde yurda dönmüştür.1
Hulusi Behçet, bir müddet serbest çalıştıktan sonra 1923'te
Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimliğine tayin edilmiş,
6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Guraba Hastanesi dermatoloji
uzmanlığına nakledilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan ve soyadı
kanunu kabul edildikten sonra, Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal
Atatürk'ün arkadaşlarından olan babası Ahmet Behçet'in, parlak ve
çok zeki anlamına gelen ve adı olan Behçet'i soyadı olarak almıştır.
1933 senesinde Üniversite Reformunda Deri Hastalıkları ve Frengi
Kliniğine profesör seçilmiştir. Hulusi Behçet, Türk akademisinde
profesör unvanını alan ilk kişidir.1,2
 Hulusi
Behçet dermatolojide bir çok konuyu ayrıntılı bir şekilde
incelemiştir. 1920 yılından itibaren çeşitli dernek toplantılarında
ve bazı yazılarında deri layşmanyazında (şark çıbanı) çivi belirtisi bulunduğundan
bahsetmeye başlamıştır. O dönemin önde gelen deri hastalıkları uzmanlarından biri
olan Dr. Abimelek,3 Hulusi Behçet'in çivi belirtisi
tanımını şöyle nakletmektedir: "Önce bir nodül ortaya çıkar.
Bu nodül ülserleşirse üzerinde bir krut gelişir. Bu krut altına
sıkı bir şekilde yapışık olup, kaldırılması güçtür. Kaldırıldığı
zaman zemininde aynen diskoid lupus eritematozusta olduğu gibi kruta
dik olarak çıkan veya kopan, her biri yaklaşık olarak 2 mm çapında
çivi şeklindeki uzantılar görülür. Çivi belirtisi klinik tablonun
patognomonik bulgularıdır ve histolojik tabloya da yansır. " Bu dönemde
deri layşmanyazında Kyrle ve Reenstierna histolojik
çalışmalar yapmışlarsa da, Hulusi Behçet'in ısrarla üzerinde durduğu çivi
belirtisinden bahsetmemişlerdir.3,4
Bunun dışında, yine o yıllarda, ülkemizdeki arpa uyuzları
konusunda çok sayıda yazı yazmıştır. Hatta yurdumuza ait
parazitlerin tür ve cinslerini de saptamıştır.1 Karadeniz
kıyılarında arpa çuvallarını taşıyan hamalların arpa uyuzuna
yakalanmamak veya tedavi amacıyla sık sık denize girdikleri
şeklindeki gözlemini sonraki yıllarda yazdığı ders kitabında
belirtmiştir.
1930'da davetli olarak Kopenhag'da yapılan dermatoloji kongresine katılan Hulusi Behçet, yine 1930'lu yıllarda incir dermatitleri üzerinde durmaya başlamıştır. Senelerce ham incir dermatiti üzerine çalışmak ve yazı yazmak suretiyle bu dermatozun Balkanlarda ve nihayet Fransa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştır. İstanbul'da ilkbahar ve yaz aylarında incir ve incir yaprakları ile ilgilenen şahıslarda, sonbaharda ise incir ürünleriyle ilgilenen kişilerde meydana gelen, biri diğerinden farklı iki klinik tabloyu senelerce gözlemiştir. Bir çok klinik tabloyla karışabileceği için incir dermatitlerini,
ülkemizde tanınması için önce 1933 yılında Pratik Doktor adlı dergide yayınlamıştır. Daha sonra çeşitli olguları dermatoloji derneği toplantılarında sunmuş,5 en sonunda da Fransız Dermatoloji
Derneği Bülteninde yayınlamıştır.6
Sağdaki
resimde Hulusi Behçet 1934 yılında bir Kongre için
gittiği Nice'te görülmektedir. Bu tarihte Behçet sendromu henüz
tanımlanmamıştır ama Hulusi Behçet'in kendinden emin, büyük işler
başarmış hali açıkça görülmektedir.7 Bu tarihten iki
yıl sonra, Behçet hocayı zamanın en önemli dermatoloji dergilerinden
biri olan "Dermatologische Wochenschrift"in yazı kurulunda
görüyoruz. Aynı yıl Medizinische Welt'in yazı kuruluna da seçilmiştir.
Bu önemli görevlere bilgisi ve güvenilirliği sayesinde geldiği
herhalde tartışılamaz.
Hulusi
Behçet, 21, 7 ve 3 yıl takip ettiği üç hastada ağız ve
genital bölgede aftöz belirtiler, gözde de çeşitli bulgular
bulunduğunu gözler ve bunun yeni bir hastalık olduğuna inanır. 1937'de
bu görüşlerini "Dermatologische Wochenschrift" de yazar ve aynı yıl
Paris'te Dermatoloji toplantısında sunar. Bu toplantıda hastalığın
etyolojisinde, dental bir infeksiyonun da neden olabileceğini
bildirir. 1938'de bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıyı yine
aynı dergide yayınlar. Aynı yıl Dr. Niyazi Gözcü ve Prof. Frank
benzer semptomları içeren iki olgu daha yayınlarlar. Arkasından
Avrupa'dan yeni bildiriler de gelir. Böylece Avrupalı doktorlar
yeni bir hastalığın varlığına karar verirler. Oftalmologlar
Behçet hastalığını kabul etmeye başlarlar, ancak dermatologlar
bu yeni hastalığı ısrarla inkar ederler. Bu tablonun pemfigus,
ulkus vulva akutum, dermatomiyozit, Neumann'ın aftozisi, eritema
eksudativum multiforme ve benzerlerinin semptomları olduğunda
üstelerler. Bu olaylar sürerken Dünyanın diğer yörelerinden bazı
yeni olgular daha bildirilir. Bu yayınların sonucunda bütün dünya
yeni bir hastalıkla yüzleştiğini en sonunda kabul etmek zorunda
kalır. 1947'de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner'in Uluslararası
Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Dr. Behçet'in bu
buluşu "Morbus Behçet" olarak adlandırılır. Böylece daha başlangıçta
Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet, Morbus Behçet adlandırmalar ortaya
çıkar.
Bu hastalığın tıp literatürüne geçmesine katkısı olanlar arasında
Niyazi Gözcü, Iggescheimer, Murad Rahmi, İrfan Başar, Naci Bengisu,
Marchionini, Braun, Obendorfer, Weekers, Reginster, Franchescetti,
Jensen Tage, Sulzberger ve Wise gibi isimleri unutmamak gerekir.
Onun araştırma, yazma ve tartışmaya olan merakı entelektüel bir
karakter olmasını sağlamıştır. Uzmanlığın ilk yıllarından başlayarak
bir çok ulusal ve uluslararası kongrelere orijinal makaleleriyle
katılmış, ülkemizde ve yurtdışında bir çok makalesi de yayınlanmıştır.
Ünlü Alman Patoloğu Prof. Schwartz, onu ülkesi haricinde her yerde
bilinen birisi olarak tasvir ederken, onu asla Türkiye'de bulamazsınız
çünkü araştırmalarını yurtdışında sunar demiştir.2
Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği Arşivi adındaki dergiyi ölüm
tarihine kadar yayınlamıştır. Bu dergi 1934'ten 1947'ye kadar
Türkiye'deki Dermatoloji organı görevini sürdürmüştür.1
En büyük Türk dermatoloğunun anlatmaya çalıştığım yaşam öyküsünden
de anlaşıldığı üzere, Hulusi Behçet, Behçet hastalığının
tanımlanmasından önce de Hulusi Behçet'ti. Kendisini saygıyla
anıyoruz.
Prof. Dr. Yalçın TÜZÜN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Kaynaklar
- Yemni O. Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet. Deri Hast Frengi Arş
1964; 1: 58-59.
- Saylan T. Life story of the Dr. Hulusi Behçet. Yonsei Med J
1997; 38: 327-332.
- Abimelek. Cilt leischmaniose'ları hakkında münakaşa münasebetile.
Deri Hast Frengi Kl Arş 1934; 1: 283-284.
- Nuri K. 42 adet Wright çıbanını hamil bir vak'a münasebetile Wright
çıbanlarında muafiyet ve bazı mülahazalar. Deri Hast Frengi Kl
Arş 1934; 1: 297-299.
- Behçet H. İncir dermatitleri hakkında. Deri Hast Frengi Kl
Arş 1934; 1: 300-302.
- Behçet H. Dermatite de Figue et Figuier. Bull Soc Fran Derm
Syph 1933; 40; 787-792.
- Yazıcı H. Hulusi Behçet Yağmacı Değildi. Cumhuriyet Bilim
Teknik 2 Ocak 1993.
|
|